Sıcak ve gizemli “kardeş” gezegenimiz Venüs, bilim adamlarının zihinlerini heyecanlandırmaya devam ediyor. 2020 yılında atmosferinde fosfin bulunması, bu gezegende yaşam ihtimaline dair tartışmaları yeniden alevlendirdi. Daha fazla araştırma fosfinin varlığını doğrulayamasa da Venüs’e olan ilgi azalmadı. Atmosferdeki kimyasal anormallikler üzerinde yapılan ayrıntılı bir çalışma, Venüs’ün biyolojik süreçleri barındırabileceğini doğruluyor.
Astrobiyoloji alanının saygın araştırmacılarından Janusz Petkowski, bu gizemli gezegeni incelemek üzere bir heyet gönderilmesini teklif ediyor. Uzun yıllardır bilim adamlarının Venüs’te yaşam olasılığını merak ettiklerini belirtiyor. Venüs’ün atmosferindeki sıcaklık ve basınç, gezegenin yerleşime potansiyel uygunluğunu gösteren karasal koşullara yakındır.
Venüs’ün atmosferi son derece kalın ve sıcaktır. Esas olarak karbondioksitten oluşur, fakat aynı zamanda nitrojen ve sülfürik asit bulutlarını da içerir. Bununla birlikte, diğer kimyasallar yalnızca eser miktarlarda mevcuttur; atmosferin ana bileşenleriyle karşılaştırıldığında önemsiz olan küçük miktarlarda bulunurlar.
Bilim adamlarının özellikle ilgisini çeken, gezegenin yüzeyinden 48 ila 60 kilometre yükseklikte bulunan Venüs atmosferinin bölgesidir. Burada basınç ve sıcaklık Dünya’dakilere yakındır. Suyun sıvı halde bulunmasına izin veren koşullar burada bulunabilir. Venüs’ün atmosferinde sıvı su bulunması olasılığı, gezegenin potansiyel yaşanabilirliğine işaret ediyor.
Yeni makalenin yazarları, tartışılan fosfine ek olarak Venüs’ün bir dizi gizemi de gizlediğini belirtiyor. Bu gizemlerden biri de “bilinmeyen UV emici”dir. 1920’lerde araştırmacılar, Venüs’ün üst bulut katmanlarında olağandışı zıt özellikler keşfettiler: Bir şey, belirli bir dalga boyu aralığındaki ultraviyole ışığı emer. Pek çok araştırmaya rağmen bilim insanları bu emilimden sorumlu olan maddeyi henüz tespit edemediler.
Bilim insanları bu gizem üzerinde aktif olarak çalışıyor ve farklı hipotezler öne sürüyorlar. Allotropların ve atomların farklı şekilde organize edildiği kükürtün farklı varoluş biçimlerinin anahtar rol oynadığı varsayılmaktadır. Ancak bu varsayımlar simüle edilmiş çalışmalara dayanmaktadır ve henüz deneysel olarak doğrulanmamıştır.
Venüs yarım yüzyıldan fazla bir süredir Venus Express ve Akatsuki gibi yörünge misyonlarının yardımıyla keşfedilmesine rağmen birçok gizem hala çözülebilmiş değil. Venüs’ün atmosferini incelemek, gezegenin yaşam potansiyelini anlamak ve hatta belki de biyolojik süreçlerin izlerini bulmak için önemli bir adım olabilir.
Bu arada, ESA’nın Venus Express’i ve JAXA’nın Akatsuki uzay aracının on yıllardır süren çabalarına ve gözlemlerine rağmen, önerilen aday moleküllerin hiçbiri gözlemsel verilerle tam olarak eşleşmedi. Bu moleküller ya profile zayıf bir şekilde uyuyor ya da yetersiz tedarik ediliyor ve önerilen bazı adaylar kararsız.
Bilim adamlarının, Venüs’e ulaşan güneş enerjisinin %50’sinden fazlasını oluşturan ve atmosferik yapısını ve dinamiklerini etkileyen UV radyasyonunun bu olağandışı emilimine neyin sebep olduğunu anlamak önemlidir. Bu gizem, gezegen hakkındaki bilgilerde büyük bir boşluğu temsil ediyor ve onun doğasının anlaşılmasını engelliyor.
Bazı araştırmacılar bu bilinmeyen UV soğurucunun Venüs’ün bulutlarında biyolojik aktivitenin varlığına işaret edebileceğini öne sürüyor. Venüs’ün bulutlarının UV radyasyonunun güçlü emilimi de dahil olmak üzere spektral özellikleri, Dünya’daki bazı bakteri türlerininkilerle eşleşiyor.
Bir başka gizem de Venüs’ün alt bulut katmanlarındaki parçacıkların bileşimiyle ilgilidir: Bunların neyden yapıldığı ve bazılarının neden küresel olmayan bir şekle sahip olduğu bilinmemektedir. Bu küresel olmayan parçacıkların varlığı NASA’nın Pioneer Venüs misyonuyla doğrulandı. Bu parçacıkların sıvı damlacıkları olamayacağından yaşam formlarıyla ilişkili olabileceği varsayılmaktadır. Ancak veriler, yukarıda bahsedilen atmosferik kükürtün bu parçacıklarda sülfürik asit formunda mevcut olma ihtimaline karşı çıkıyor ve bu da gizemi daha da derinleştiriyor.
Bazı bilim insanları bu kadar büyük parçacıkların varlığına karşı çıkıyor ve tespitin araştırma cihazının kalibrasyonundaki hatalardan kaynaklanabileceğine inanıyor. Ancak bu gizemi çözmek için astrobiyolojik bir görev gerekiyor. Araştırma araçlarını kullanan programlar bu sorulara doğrudan ölçümler ve cevaplar verebilecektir.
Venüs’ün atmosferi başka gizemli bileşenleri de gizliyor. Bugün bilim adamlarının açıklayamadığı sıra dışı profillere sahip gaz izleri içeriyor. Örneğin, oksijenin keşfi pek çok tartışmaya neden oluyor ve onun Venüs’ün atmosferinde nasıl ortaya çıktığına dair hiçbir yanıt yok.
Venüs’ü keşfetmek gerçek bir zorluk teşkil ediyor çünkü birçok gözlem biyolojik ve abiyotik süreçlerin sonucu olarak yorumlanabilir. Bu nedenle bilim adamlarının astrobiyolojik bir görev yürütmesi çok önemlidir.
Makalenin yazarları, Venüs bulutlarının biyolojik potansiyelini incelemek için yeni yerinde görevlere duyulan ihtiyacı vurguluyor. Ünlü gezegen bilimci Sarah Seager da dahil olmak üzere pek çok bilim insanı bu görüşü paylaşıyor. Hatta daha ayrıntılı bilgi almak için örnek bir geri dönüş misyonu göndermeyi bile öneriyor.
NASA’nın VERITAS misyonu ve DAVINCI misyonu gibi Venüs’e yönelik çeşitli görev projeleri zaten gelecek için planlanıyor. Ancak onaylanması, hazırlanması ve gönderilmesi birkaç yılı alacak. DAVINCI misyonunun Venüs’ün atmosferine ilişkin gözlemler yapması öneriliyor ve VERITAS misyonu ise gezegen yüzeyinin ayrıntılı haritasını çıkaracak.
Şu anda bilim insanları sınırlı verilerle çalışıyor. Gözlemsel veriler üzerindeki ısrarla çalışılmasına rağmen, bunlar soruları yanıtlamak için yeterli değil, zihinleri heyecanlandıran giderek daha fazla bilmece üretmeye yetiyor. Bu nedenle, tüm bilim adamlarının hemfikir olduğu tek şey, Venüs’e yapılacak, tamamen biyolojisini ve kimyasını incelemeye adanmış tam teşekküllü bir misyonun bu gezegenin gizemlerini çözebileceğidir.