Öyle olsa bile, çoğu gazetecinin, hatta büyük haber odalarında bile, kendi ofislerinin olduğu yirmi veya otuz yıldan fazla bir süreye gitmenize gerek yok. İsveç ofisleri eskiden böyle görünüyordu; insanların kendi odaları vardı; “kabinler” değil, kapısı ve küçük Rahatsız Etmeyin lambası olan gerçek odalar. Çalışma masası, çocukların (ve belki de köpeğin) resimleri, bir bitki ve küçük bir radyo vardı. Kendinizi evinizde, hatta işyerinizde bile hissedebileceğiniz bir yerdi.
Daha sonra gayrimenkul geliştirme işi devraldı ve bugün Stockholm’deki ofis çalışanlarının yalnızca %19’unun kendi alanı var. En büyük oranın yani %42’nin kendine ait bir yeri yok. Araştırmacılara göre açık ofis ortamına geçişin itici gücü de emlak şirketleri.
Bunun nedenini anlamak kolaydır: Açık bir kat planı elbette duvarları ve koridorları olan bir kat planına göre yüzey açısından çok daha verimlidir; kiracıların ihtiyaçlarına göre ölçeği büyütmek veya küçültmek çok daha kolaydır; banliyölerdeki büyük ofis kompleksleri yerine şehrin cazip lokasyonlarında daha fazla ve daha büyük şirketleri barındırabilirsiniz.