Çin’in son zamanlarda Ay’ın uzak tarafından örnekler alma misyonu, özellikle iklim değişikliği gibi küresel konularda uzay araştırmalarında potansiyel ABD-Çin işbirliğine ilişkin tartışmaları yeniden alevlendirdi.
Berkeley’deki California Üniversitesi’nde enerji profesörü ve Yenilenebilir ve Uygun Enerji Laboratuvarı’nın kurucu direktörü Daniel Kammen’e göre ABD ve Çin, uzaya dayalı güneş enerjisi üzerinde birlikte çalışabilir. Bu teknoloji, güneş enerjisinin uzaydaki uydular aracılığıyla toplanıp Dünya’ya iletilmesini içeriyor.
Uzay güneş enerjisi dünya çapında ivme kazanıyor; ülkeler 2050 yılına kadar net sıfır karbon emisyonu elde etmeye çalışırken bu alandaki araştırma ve geliştirmeyi hızlandırıyor. Uzaya fırlatma maliyetlerinin düşmesi, mikrodalgaları kullanarak Dünya’ya elektrik iletebilen büyük, bir kilometrekarelik güneş panellerinin konuşlandırılmasını giderek daha uygun maliyetli hale getiriyor.
“Uzay güneş enerjisi günün her saati çalışıyor. Uzayda gece yoktur. Kammen, bu nedenle uzay güneş enerjisi çerçevesinde Los Angeles, Pekin, Guangzhou, Shenzhen ve San Francisco’ya enerji iletmenin mümkün olduğunu kaydetti.
Her iki ülke de bu alanda önemli ilerleme kaydetti. ABD’de geçen yıl fırlatılan bir uzay güneş enerjisi prototipi, uzayda kablosuz enerji aktarımını başarıyla sergiledi ve hatta gücü Dünya’ya ışınlamayı başardı. NASA ayrıca otonom sistemler, kablosuz güç aktarımı ve uzayda bakım, montaj ve üretim konularına odaklanarak uzay güneş enerjisinden faydalanabilecek teknolojiler üzerinde de çalışıyor.
Çin, uzayda güneş enerjisi santrali inşa etme konusunda önemli ilerleme kaydetti: Çin Uzay Teknolojileri Akademisi, 2028 yılına kadar alçak Dünya yörüngesinde yüksek voltajlı ve kablosuz bir güç aktarımı deneyi yapmayı planlıyor.
Kammen, bu tür bir işbirliğinin, özellikle veri ve bilgi paylaşımına ilişkin siyasi zorluklarını kabul etti. Bu engellere rağmen füzyon enerjisi gibi diğer potansiyel işbirliği alanlarını belirledi. Ortak uygulama ve araştırma çabalarının faydalı olabileceği alanlar olarak Tsinghua Üniversitesi’ndeki ileri araştırmalara ve Çin’in füzyon reaktörüne dikkat çekti.
Kammen ayrıca, ABD ve Çin’in ortak çabalarının Mars’ta mahsur kalan bir Amerikalı astronotun kurtarılmasını konu alan The Martian filmiyle de paralellikler kurdu. Bunu, ortak hedeflere ulaşmak için teknolojik avantajlarını kullanarak iki ülkenin gerçekte nasıl işbirliği yapabileceğine dair bir metafor olarak gördü.
“Ay’da sırada kim olursa olsun, uzaya temiz enerji getirme şansımız olduğunu göstermek için uzayda barış içinde birlikte çalışma fırsatı var” dedi.
Her iki ülkenin de Ay’ın keşfiyle ilgilenmesi nedeniyle Ay’da su buzunun keşfi yeni olasılıkların önünü açıyor. Ay, Mars ve asteroitlerdeki kaynaklar, her iki ülkeye de yarar sağlayan ortak girişimler için ek fırsatlar sunuyor.
Kammen, özellikle iklim değişikliğiyle mücadele için harekete geçmenin aciliyeti göz önüne alındığında, bu fırsatı değerlendirmenin önemini vurguladı: “Bu atılımlara ihtiyacımız olacak çünkü hem ABD hem de Çin, iklim hedeflerine ulaşma konusunda programın gerisinde kaldı.”
ABD, 2030 yılına kadar emisyonları %50 oranında azaltmayı, Çin ise 2060 yılına kadar karbon nötrlüğe ulaşmayı hedefliyor.
ABD ile Çin arasında uzay araştırmaları ve temiz enerji geliştirilmesine yönelik işbirliği, iklim değişikliğiyle mücadelede ve sürdürülebilir kalkınmaya ulaşmada önemli bir adım olabilir.